11 Ağustos 2013 Pazar

Yazmanın En Güzel Bahanesidir Aşk

    
        
         Yazımı ilk kez okuyan bir arkadaşım bu yönümden hiç haberdar olmadığı için biraz hayretle şu soruyu sormuştu ; ‘Çok güzel olmuş. Ne zamandan bu yana yazıyorsun?’ Gülümsedim. Verdiğim cevap onun için daha da şaşırtıcı oldu; ‘Yaklaşık 7 yaşımdan bu yana.’
         Mübalağa değildi bu. Evet, doğru, yazmayı öğrendiğim günden bu yana yazıyorum. Önce güzel yazı defterlerime yazdım, sonra harita metotlara, arada küçük kilitleri olan pembe hatıra defterlerine sonra ajandalara geçtim derken bugün bir bilgisayarın başındayım.
         Ben hep yazardım. Mutluyken, hüzünlüyken, yaz tatiline ayrılırken, okullar açılırken, bir arkadaşıma küserken, arka sıramda oturan çocukluk aşkıma ‘seni seviyorum’ derken, en korktuğum dersin sınavı için kopya hazırlarken, öğretmene fark ettirmeden kâğıt üzerinden dedikodu yaparken… Ben hep yazardım. Ama bir ben bilirdim yazdıklarımı, bir ellerim, bir kalemim, bir de defterlerim.
         Şiir yarışmalarında derece aldığımda, kompozisyon seçmelerinde ilk üçe kaldığımda, öğretmenim ödev verdiğinde ya da sınavın birinde hiçbir fikrim olmamasına rağmen sırf soruyu boş bırakmamak için tüm maharetimi kullandığımda da bir ben bilirdim.
         Birçok ajandam var geride, kilitli pembe hatıra defterlerim, klasörlenmiş Word dosyalarım. Arada karıştırır okurum. Bazen gülümserim bazense birkaç yere müdahalede bulunurum. Kimini sanki ilk kez okumuş gibi hüzünlenirim kimini de hiç hatırlamam ‘Bunu nasıl yazdım acaba?’ diye hayret ederim.
         Yazdıklarımı hep sesli okurum. Kulağa nasıl geldiği önemlidir. Çünkü yazmanın ön koşulu okumaktır. Çok okumak, hep okumak, boş zamanlarında değil okumak için o zaman dilimini boşaltıp okumak. ‘Şu kitabı bir an önce bitireyim daha sırada bekleyenler var.’ fikrinin heyecanıyla okumak. Bazen zorunda kaldığın için bazen sırf merak ettiğin için bazen ise sevdiğinle onun sevdiği bir konu hakkında iki kelime edebilmek için okumak.
         Okumanın da yazmanın da en güzel bahanesidir ‘aşk’.
         Bende ise bu aşk Ali’nin ata baktığı ilk gün başladı. Yazı yazma aşkı olarak başladı. Elime geçen minik hikâye kitaplarıyla okuma aşkına dönüştü. Birden hediye edilen güzel, süslü bir defterde günlük olarak yer almaya başladı. Sonra bir gün şiir halini aldı bu aşk. Defterler doldurdu. Derken şiir az geldi kompozisyona büründü. Gün geçtikçe kendini geliştirdi, sessizliklerimin parmak uçlarımdan dökülüşü oldu. Bir gün bir mektupta baş gösterdi, bir gün bir sınav kâğıdında, bir gün de etraftan takdir toplayan bir derginin bana ayrılmış sayfasında.
         Okumanın da yazmanın da en güzel kaynağıdır ‘aşk’.
         Ben o defterlerde, klasörlerde sakladığım yazıları ‘aşk’ için döktüm ortaya. Onun için gezdim kitapçılarda, onun için sabahladım bazı kitapların başında, onun için çıkmadım günlerce kütüphanelerden, onun için sildim sildim yeniden yazdım sayfalar boyunca. Onun için. Onun içinde olmak, takdirini almak, gururu olmak, yalnız bırakmamak, gözündeki mutluluğu görmek, yanında yürümek, yürüdüğü yolu paylaşmak için.
         Ama artık kendim için yazıyorum. Bana yazma aşkını aşılayan öğretmenim için yazıyorum. Yazı yazmak için minicik elleriyle o koca kalemlerin, defterlerin üstesinden gelmeye can atan öğrencilerim için yazıyorum. Hayata dair eksik gördüğüm, kendimi sorumlu hissettiğim konularda en azından elini taşın altına koyanlardan olmanın vereceği huzur için yazıyorum. ‘Yazmayı sakın bırakma!’ diye beni tembihleyen, destekleyen sevgili arkadaşım\editörüm için yazıyorum. Belki birazda tutunmak için yazıyorum.
         Ama yine de soracak olursanız ‘Neden yazıyorsun?’ diye. Gülümserim. Sonra da ‘Aşktan yazıyorum aşktan!’ der geçerim.