Bilmem hatırlar mısınız Kemal Sunal’ın son filmi olan Propaganda’da bir kara tren sahnesi vardı. Bir vagonda yan yana dizilmiş üç köylü hep bir ağızdan şöyle diyorlardı; ‘Ankara Ankara güzel Ankara \ Seni görmek ister her bahtı kara.’
Nedendir bilinmez Ankara denince benim zihnimin kamerası hep bu sahneye çevrilir. Önce Kemal Sunal belirir o üç köylü adamla sonra da Behzat baş komiser ile tespihi girer kadraja bir anda. Ardından fonda yükselen şarkı tabii ki de Pilli Bebek’ten ‘… Solmuş insanların yüzünde gülümseme beklerken tren yolları boyu düşündüm.’’
Evet, hücrelerime kadar işleyen mesleki alışkanlığım sayesinde yazının dikkat çekme kısmını başarıyla atlattığıma göre artık sizi güdüleyebilirim. Bu bir Ankara yazısıdır dostlar. Bu gidilecek istikamet belli iken beklenmedik bir anda dönülen sapağın yazısıdır. Bu yazısında yazar size kendi başkentinin kapılarını hafifçe aralayacaktır. Ve bu yazının sonunda her okur gökten kendi payına düşen elmayı usulca cebine atacaktır.
Çok değil bundan yaklaşık bir sene önce benim de en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir zorunlu istikametim vardı kendimce. Mezun olacaktım, kep atacaktım, sınavdan alnımın akıyla çıkıp tüm idealistliğim ile ders başı yapacaktım, sonra huzur ile başımı omzuna yaslayıp yarım kalan kitaplarımı okuyacak, ilk O’nun okuyacağı yazılar yazacaktım. Ama işte ben bu istikametin son dönemecinde direksiyonu beklenmedik bir şekilde Ankara’ya kırdım. Kim bilir belki de kırmak zorunda kaldım.
Şimdi bir sınıf dolusu öğrenciye değil bir kitaplık dolusu test kitabına ‘günaydın’ diyorum her sabah. Günün ilk ışıklarıyla fırlıyorum yataktan, çıkıyorum evden. Uzun uzun yürüyorum sabahın o tatlı meltemi yüzümü yalarken. Tanımadığım sokaklardan, bilmediğim evlerin önünden, ilk kez şahit olduğum hayatların kıyısından geçiyorum. Yeni bir ev sahibim, hiç tanımadığım komşularım ve bahçemden ayrılmayan yüzsüz sokak kedilerim var artık. Bir de umudum var. Birazcık hırsım, bir tutam da kırgınlığım…
Bir süredir odama pek uğramayan ilham perime inat başucu kitaplarım da var onlarca. O’nun omzunda değil belki ama iki büklüm yatağımın bir köşesinde okuduğum onlarca kitap. Yeni kitapçılarım, güler yüzlü bir bakkal amcam ve bir de ara ara yolunu tuttuğum bir sahaf\kafem.
Evet, bu ara bir sahaf\kafeye alıştırdım ayaklarımı. Kızılay’ın merkezinde bir apartmanın ara katında, küçük, duvarları boydan boya raflarla dolu, insanı kendine bağlayan bir yer. Kendisini kitapçı arşınlarken kapısında asılı olan ‘ikinci el kitap alınır\satılır’ yazısı sayesinde keşfettim, çok sevdim, müdavini oldum çıktım. Ben de bu gibi keşiflerim yüzünden her gittiği şehirde önce kitapçıların adreslerini öğrenen biri oldum çıktım ya zaten. Görseniz çok severseniz, saatlerce oturmak istersiniz, kitaplara göz atarken zamanın nasıl geçtiğini fark bile edemezsiniz, belki de benim gibi cadde manzaralı masalarından birine oturur bir de demli bir çay söyler yazar yazar silersiniz.
İşte kapının aralığından gördüğü kadarıyla benim başkentim bu ara dönüşüm içerisinde. Sükûnet içinde geçirdiği nefeslenme sürecini telafi etmeye hazırlanıyor. Başaracak gibi görünüyor. Ben ümit varım. Görmek, şahit olmak, yoldaş olmak, e biraz da destek olmak isterseniz sık sık yazılarımı ziyaret edin derim. Ziyaretlerinizi hayata geçirmek isterseniz de her yere bir otobüse atlayıp gelme mesafesindeyim dostlar, beklerim.