"Hadi bir şeyler söyle, çocuk gözlerim dolsun. İçinden "Git!" diyorsun. Duyuyorum gülüm. Gideceğim, son olsun. "
Ahmet KAYA
* * *
Bir şey
vardı şuramda. Acırdı arada. Yutkunurken hissederdim. Nefes bile
aldırmazdı bazen. Yokladım, yok yerinde bu gece. Düşüyor sanki çok derinlere. Yere
çarpma sesi gelsin diye bekliyorum ama gelmiyor. Bir uğultu alıyor onun yerini.
Giderek uzaklaşan bir uğultu... Fısıltıya dönüşüyor. Sonra da sonsuz bir
sessizlik... İnsana aslında bir şey duyduğunu sandıran o sessizlik. Kulak
kesiliyorum tek bir nefes bile olsa duymak için, ama çıt çıkmıyor. İşte o
çıkmayan çıt gibi artık benliğin.
Her gece yanı
başımda olan yüreğin de ayak sürüyerek uzaklaşıyor şimdi yüreğimden. Bu kez
durması için bacaklarına tutunmuyorum sıkı sıkı. Sadece izliyorum. Kendine has
ritmiyle, sallanarak uzaklaşan o adamı…
Biraz
uzaktan bir çakmak sesi geliyor. Sonra sigaranın ucu tutuşuyor çakmağın
alevinde, duyuyorum. Birkaç nefes, ardından havaya bırakılan bir duman
kümesi... Dağılırken fark ediyorum bir yumruk gibi çıkıyor iki dudağının
arasından o duman kümesi. İlkokuldayken öğretmenimiz, kalplerimizin kendi
yumruklarımızın büyüklüğü kadar olduğunu söylemişti. Bakıyorum, evet, yumruğum
kadar. Sonra bir kez daha, bir kez daha… Derken son nefes ve bir yumruk daha...
Sanki o son nefesle tamamen yüreğimi atıyorsun ruhundan dışarıya.
Yol dümdüz.
Hava açık. Yarında mı kar yağacak? Bak son dördün de yok bu kez. Oysa ne zaman
geceleri o yolda gökyüzüne baksak son dördünü görürdük hep.
Sen ilerliyorsun.
Ağır aksak bir şey mi var arkanda, anlamadım. Ama var ile yok arasında bir
görüntü takip ediyor sanki seni. Dönüp arada bir ona bakıyorsun, tedirginsin,
kaçar gibi hızlandı adımların. Anılarımız mı o kurtulmaya çalıştığın? Bir ara
itiyorsun, senden uzak olsun istiyorsun, birkaç adım gerinde kalıyor ama sonra
yine kapatıyor arayı. Sen kurtulmaya çalıştıkça o paçana yapışıyor.
Yanakların
nemlenmiş. Ağlıyor olamazsın değil mi? O akan yaşların sebebi hikmeti
tırnaklarını morartan soğuk mu yoksa son kez yüzünde hissettiğin soluğum mu?
Yolun
sonuna yaklaştın. Buradan bir dönüş olmalı. Duraksadın bir an. Nereye dönsem
diye düşünüyorsun kanımca. Sakalını sıvazlayan ellerin bunun göstergesi. Anılarımız
hala paçandan çekiştirmekte. Arada bir uzağa savuruyorsun ama diyorum ya hemen
koşup arayı kapatıyor. Dönüp bakmamak için verdiğin savaşa şahidim uzaktan.
Gülümsüyorum. “Ah şaşkınım!” diyorum. Bense saklamıyorum gözyaşlarımı. Gidişinle solan gamzelerimi yeşertmesini temenni ederek döküyorum yanaklarımdan tek
tek.
Hala bir
karar veremedin. Ne bir adım ileri atıyorsun ne de bir adım geri. Beni mi
bekliyorsun yoksa? Ama yok, bu kez ayaklarım yere çivilenmiş gibi. Yüreğim sana
koşsa, koşmak istese ayaklarımın direnişine kim bakar, bilirim, ama bu kez yüreğim de kararsız
sanki. Senin için çarpıyor fakat ilk kez aynı şiddetle de senden, kollarından,
nefesinden, gözlerinden kaçmaya çalışıyor.
Bak biri
belirdi uzaktan. Tanıyor muyum? Evet. Sana mı bakıyor? Yoksa sen mi seslendin
yüzünü sana dönsün diye? İstiyor musun onu? Ya da bir başkasını isteyebilmek
için mi çırpınıyor kalbin? Bak yaklaşıyor. O da görüyor beni, tanıyor görür
görmez. Biraz tedirgin sanki… Yok, yok benden değil. Gözlerindeki ‘ben’i görmüş
olmalı. Oysa bir de yüreğindekini görse ardına bakmadan uzaklaşır ya, neyse.
Artık
ellerin rahat bıraktı sakalını. Sanırım verdin kararını. Ne yöne? Işık nereden
göründü sana?
Gidiyor
musun? Peki, git.
Sakın! Arkana dönecek gibisin. Dönme. Hareket vakti yüreğimden...
Yolun açık olmasın bensizken. Bencilce evet, iyi niyetim de yok.
Sakın! Arkana dönecek gibisin. Dönme. Hareket vakti yüreğimden...
Yolun açık olmasın bensizken. Bencilce evet, iyi niyetim de yok.
Hakkım mı?
Beni emanet ettiğin Allah’a kalsın. Şu ömrü hayatında bir kez daha yüzümü göreceğin
o güne kalsın.
Ve şimdi sen
bende dinlediğim bir Ahmet Kaya şarkısı kadarsın; " İçimde ölen biri var. "