Holden
Caulfield, kendi çavdar tarlasının yakalayıcısı; Salinger’ın, Robert Burns’ün
mısralarından yakalayıp çıkardığı anti kahraman.
“ Büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan
çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta
–yetişkin hiç kimse yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında
durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum. Nereye
gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerden çıkıyor, onları
yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında
çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum ama ben
yalnızca böyle biri olmak isterdim.”
Holden,
kendi çavdar tarlasının yakalayıcısı olmak için verdiği çabanın öyküsünü bir
hastaneden aktarır. Bu öykü, geçen Noel tatilinden önceki üç günlük döneme
yerleştirilmiş olaylar örgüsüdür. Anlatıya, Pencey Hazırlık’tan ayrıldığı daha
doğrusu kovulduğu günden başlar. Pencey Hazırlık, onun için ilk olmayan
muhtemelen son da olmayacak kasıntı okullardan
birisidir. Daha ilk sahnede ayrıklığı göze çarpan Holden, Thomson Tepesi’nin
zirvesinde tek başınadır. Akranlarından ayrılmıştır, yabancılığını ve
etrafındaki sahte dünyaya olan tiksintisini dile getirir. Uygulanış şeklini
saçma bulduğu için kalmayı tercih ettiği derslerinden, zavallı olduğunu
düşündüğü yurt arkadaşlarından, fosilleşmiş beyinlerinden yakındığı
öğretmenlerinden, bencil oda arkadaşından bahseder. Tüm bunlardan bahsederken
on altı yaşındaki genç bir adamın üslubuna sahip, hoşnutsuz ve beklentilere
karşı isyankârdır. İsyan ettiği şeyler bazen birinin arkasından“ iyi şanslar!” diye bağırması kadar
olağan ama sorgulayıcıdır.
“Umarım
o lanet sözü söylememiştir. Ben kimsenin ardından ‘iyi şanslar!’ diye bağırmam. O ne korkunç
bir sözdür, bir düşünürseniz.”
Caulfield
oldukça ikircikli bir karakterdir. Fiziksel betimlemesi bile kişiliğini
oluşturan zıtlıkları sergiler. On altısında; çelişkili duygularıyla, çocukluk
ile yetişkinlik arasında kalmış bir genç adamdır. Bu çelişkili yapısının sebebi,
yer yer küçümsediklerine dönüşmesinde saklıdır. Holden’ın çelişkilerinin en
dikkat çekeni yalandan, sahtecilikten
nefret edip, bir taraftan da bunlara izin vermesidir. Hatta kimi yerlerde
kendini “en büyük yalancı” ilan edecek
kadar da ileri gider. Canı sıkıldığı zaman hiç çekinmeden yalan söyleyip bunu “ matrak” bir şey olarak
değerlendirebilmektedir. Okura tutarsız gelen bu satır araları aslında Holden’ı
gerçek hayat karakterlerine yaklaştıran faktördür. Salinger’ın anti kahramanında
bu kadar çelişkiyi bir araya getirmesinin bir başka amacı da kurmak istediği
dengeyi yapılandırma istediğidir.
Salinger,
bu dengeyi yapılandırırken Holden’ı bir yandan da hayatındaki masumiyet sembolleriyle besler. Ölen
erkek kardeşi Allie, kız kardeşi Phoebe, yazları aynı sitede oturdukları Jane
–ki aslında Holden ona âşıktır- ve Allie’nin beyzbol eldiveni… Bu simgelerin
oldukça çarpıcı bir şekilde işlendiği kısım şüphesiz ki Holden’ın, bencil oda arkadaşı Stradlater’in Jane
ile beraber olduğunu öğrendiği bölümdür. Arkadaşı, Jane ile buluşmaya gitmeden
önce Holden’dan kendisi için bir kompozisyon yazmasını ister. Bunun üzerine
Holden bir zamanlar erkek kardeşi Allie’ye ait olan ve üzeri şiirlerle dolu
beyzbol eldivenini betimleyen bir yazı yazar. Kompozisyon yazdığı sırada Holden
erkek kardeşini üç yıl önce lösemiden kaybettiğini açıklar. Bu durumu umursamaz
bir şekilde anlatması okurun Holden’ın ızdırabıyla karşılaşmasının ilk anıdır.
“ Ne yapayım, ben de oturdum, kardeşim
Allie’nin beyzbol eldivenini yazdım. Felaket betimsel bir konuydu. Eldiveninin
betimsel özelliği, bütün parmaklarına ve el üstü cebine kardeşimin şiirler
yazmış olmasıydı. Bunları beyzbol alanında, tepesinde eli sopalı bir vurucu
olmadığı zamanlarda okumak için yazmıştı. Kardeşim öldü. 18 Temmuz 1946’da,
lösemiden. Daha yeni on üç yaşına girmiştim, beni psikiyatriste falan
götürmüşlerdi, garajın camlarını kırdığım için. Allie’nin öldüğü gece garajda
yattım, tüm lanet camları da yumruğumla kırdım, hıncımı almak için. “
Aslında
Allie’nin ölümü Holden’ın tüm özelliklerinin ve tepkilerinin perde arkasıdır.
Allie, Holden’ın anılarında onun çok değer verdiği ama kaybettiği bir şeye
sahiptir; masumiyet. Holden
masumiyeti, kardeşinin öldüğü gün kaybettiğini düşünmektedir ve onları kopmaz
bir bütün olarak kabul eder. Bu kabul, erkek kardeşinin Holden’ın gözünde
idealize olmasına neden olur. Bu yüzdendir ki Holden için yetişkin olmak
Allie’ye sırt çevirmektir ve yine bu yüzden yetişkin olursa kendi masumiyetiyle
de bağlarını koparmış olacaktır.
Allie’yi
anımsayarak kederlenen ve Jane’nin Stradlater ile beraberken masumiyetini
kaybedeceğini düşünüp hayal kırıklığı yaşayan Holden, oda arkadaşıyla kavgaya
tutuşur. Öfkesine karşın zayıf olan bedeni bu kavga işini beceremez ve kan
revan içinde bavulunu toplayıp o gece Pencey’yi terk eder. Bu bir nevi hayal
kırıklıklarından kaçma eylemidir.
Holden’ın
etrafındaki dünyaya isyanı, insanoğlu hakkında bir yargı içerir. O, dünyayı biz ve onlar olarak ikiye ayırır ama biz dediği taraf yalnızca kız kardeşi
Phoebe’yi ve ölen erkek kardeşi Allie’yi kapsayan küçük bir takımdır. Apar
topar terk ettiği Pencey’den sonraki üç günlük New York macerasında bu takımı
arkasına alır Holden ve gerçek dünyaya karşı onlarla beraber savaşır.
Okuldan
atılma haberi ailesine ulaştığı anda evde olmamak için bir otele yerleşmeye
karar verir. New York merkezine ulaştıktan sonra köhne bir otelden bir oda
tutar kendine. Bu otel onun tasvirinden tiksinti duyduğu yetişkinler dünyasının iyi bir örneklemidir. Farklı karakterden
insanlarla dolu oteli sapıklarla dolu olarak
nitelendirir. Ve bu yetişkinler dünyasının akışına hızlı bir giriş yapar.
Geceleri kulüpte zaman geçirir, hesabı ona yıkmaya çalışan kızlarla beraber
olur, sarhoş olmaya çalışır. Holden, masumiyete önem vermekle beraber,
yetişkinlerin dünyasına ve onlara ait durumların da çekimine kapılır. Gece kulüpleri,
alkol, kızlar, arabaların arka koltukları onu cezbeder. Kendini bir kez böyle
bir durumun içerisinde bulunca da üstesinden gelemez. Bu zamana kadar dış dünyaya
kapalı yaşadığı için Holden’ın Allie’den başka öğüt alabileceği kimsesi de
kalmamıştır. Ama Allie’nin de bu yetişkin durumlar içim önerecek bir çözümü yoktur.
O yüzden Holden, onlardan ve kendini Allie’nin hiçbir zaman gitmediği yerlere
götüren dönüşümlerden çekinir. Yabancılaşır.
Yabancılaşmasını,
yetişkin toplumu küçümseyerek ve onlarla uzlaşmayı redderek savunur. Holden’ın
aşağılaması sadece yetişkinlere yönelik de değildir. Yaşıtlarını ve kendinden
genç olanları da aynı derecede sahtekâr olmakla suçlar. Holden’ın asıl savaşı
yaşayanlarladır; saf ve temiz erkek kardeşinin yoksun bırakıldığı hayatı
yaşamayı devam edenlerledir. Etrafındakilerin yaşam kalitesini kendine ait
ahlaki değerlerle değil Allie’nin ahlak kurallarıyla ölçer. Bu yüzden
yetişkinlerin dünyasında kendisine yer bulmakta güçlük çeker. Dünyanın, onu
kendi koşullarıyla kabullenmesini istemesine karşın en sonunda onunla uzlaşmak
zorunda kalacağını da bilmektedir. Aslında New York’taki hafta sonu onun son
kaçışıdır, bu bir yetişkin kaçışıdır ve Holden’ın yüzleşmek zorunda olduğu
gerçeği gizlemektedir: artık büyümüştür ve uzlaşma zamanı gelmiştir.
Holden,
New York’ta birbirini takip eden diğer günlerde daha büyük zıtlıklarla ve
sorunlarla dolu mekân ve karakterlerle karşılaşır. Sahteliğin aynası olan üst
sınıf yatılı okullar ve Doğu Yakası’ndaki apartman hayatları, köhne otel
odasındaki öteki yaşamlarla çarpışır. Bay Spencer’ın burun damlası kokan yatak
odasının çıplak gösterişsizliği, Bay Antolini’nin bir kokteyl partisinin
artıklarıyla dolu dairesinin zenginliğiyle tezattır. Bir sahnede gece kulübünde
sarhoştur, diğer sahnede okul bahçesindedir.
Başka bir sahnede de asansörcünün
beş dolar karşılığında Holden’a ayarladığı kız vardır. Kız oldukça küçüktür ve
bu durum Holden’ın canını sıkmıştır. Onunla sadece konuşmak istediğini söyler
ve parasını öder. Kız bu durumu umursamaz parayı alır gider. İlerleyen
dakikalarda kız ve asansörcü parayı eksik verdi diye Holden’ın kapısına
dayanır. Hâlbuki Holden ödemeyi tam yapmıştır ve bu fazladan istenen parayı
ödemek istemez. Asansörcü ile kavgaya tutuşurlar ve adam parayı zorla
Holden’dan alır. Bu iki karakter Salinger’ın tanıttığı en ahlaksız ve yozlaşmış
iki karakterdir. Eğer Holden kendinden istenen o fazladan beş doları vererek
kavgadan kaçmış olsaydı, bu, adım atmak üzere olduğu dünyanın sahtekârlık,
yalancılık ve bayağılık ile dolu olduğunu kabul etmesi anlamına gelecekti. Ardı
ardına değişen sahneler Holden’ın çelişkilerini ve iç çatışmalarını arttırır.
Holden, çocukluğunu bir kenara bırakmaya hazırlanır ama girmek üzere olduğu
dünyada hiçbir iyi nitelik olmadığını görür, umutsuzluğa sürüklenir.
Bu
umutsuz düşüş sırasında Holden iki tane rahibe ile tanışır. Durumları bir
önceki sahnedeki kızı n ve asansörcünün tam
zıttıdır. Holden bu iki rahibeye oldukça samimi yaklaşır. Onlara yaptığı
on dolarlık bağış, asansörcü ile yaptığı kavgayı yücelterek neredeyse
soylulaştırır. Bu iki rahibe, Holden’ın karşılaştığı ve hiç değerlendirme
yapmaksızın gerçekten saygı duyduğu ilk yetişkin karakterlerdir. Onların
sadeliği Holden’a sahtekâr olmadan da yetişkin olunabileceğini sezdirir. İşte
bu nokta, Holden için geçiş noktasıdır. Rahibeler ile karşılaştığı andan
itibaren sorumluluk almaya ve değişmeye başlar.
Rahibelerden
ayrıldıktan sonra Broadway’de yürürken bir çocuk görür Holden. Anne babasının
arkasından, kaldırımdan değil de yolun kenarından yürüyen bir çocuk. Aynı
zamanda bu çocuk Robert Burns’ün “eğer
biri birini çavdar tarlasında yakalarsa” şarkısını söylemektedir. Bu Holden
için uçurumun ucundaki çocukları yakalama
metaforuna meydan okumaktır. O tehlikenin ve trafiğin içinde ailesinin dikkat
etmediği bir çocuk… Holden, tuhaf bir şekilde paniğe kapılmaz ve ilgisizlikleri
yüzünden aileyi suçlamaz. Aksine yakalayıcı olmak yerine masumiyeti takdir eder
ve sahneyi gülümseyerek izler.
Bu
masumiyeti takdir ediş anı bir başka sahnede daha karşımıza çıkar. Holden, kız
kardeşi Phoebe için bir cazz plağı almıştır ancak onu Central Park’ta gezindiği
bir gün düşürüp kırar. Üzgün ve umutsuz bir halde parçaları toplar ve kız
kardeşini görmek için gizlice eve girmeye kara verir. Gizlice eve girer ve
Phoebe’nin uyumakta olduğu odaya ilerler. Yanında kırık plağı da getirmiştir.
Plak parçaları, geçmişin bir daha geri gelmeyeceğine dair çok tanıdık bir
Salinger sembolüdür. Odaya girdiği zaman kız kardeşi uyuyordur, Holden da bir
süre onu izler. Phoebe uyandığı zaman kırık plak parçalarını kabul eder ve
aralarında romanın en gerçek konuşması başlar; bu Holden’ın yargılama yapmadığı
tek konuşmadır.
Phoebe
henüz on yaşındadır ancak bu ani gece ziyaretinin Holden’ın okuldan atılmasının
bir sonucu olduğunu hemen kavrar. Holden’a isyan etmeye başlar ve sorumsuzluğu
yüzünden ona meydan okur. Onu, hiçbir şeyi sevmemekle suçlar. Holden’ın bu
suçlamaya itiraz etmesi üzerine Phoebe ondan sevdiği tek bir şeyi söylemesini ister. Holden’ın aklına gelen ilk
şey Allie’dir. Biraz daha düşündükten sonra Phoebe’ye çavdar tarlasındaki yakalayıcı olma hayalinden
bahseder. Bu, oynayan çocuklarla dolu bir çavdar tarlasında Holden’ın tek
yetişkin olduğu bir düştür. Çocukların boylarını geçen çavdarlar tehlikeli bir
uçurumu gizlemektedirler. Holden kendini bu çocukların uçuruma düşmesini önlemekle
sorumlu kılar, onları korur.
Ağabeyinin heyecanlı düşünü
dinleyen Phoebe sessizliğini bozar. Holden’a Allie’nin artık öldüğünü ve
Holden’ın düşlediği mısrayı yanlış hatırladığını söyler. Holden’ı düşünden
uyandırır.
“O
şarkıyı biliyor musun, hani, ‘Yakalarsa birini biri, çavdarlar arasında’ diye?
Ben işte..”
“
O öyle değil, ‘Rastlarda birine biri, çavdarlar arasında’ olacak! Şiir bu,
Robert Burns’ün.”
Phoebe doğru söyler,
Holden yanlış hatırlıyordur. Biri birini
karşılar ifadesi biri birini yakalar ifadesi
ile yer değiştirdiğinde Holden için şiirin taşıdığı anlam da değişmiş olur.
Çocukları yetişkin hayatının tehlikelerine düşmemeleri için yakalamak, onları kurtarmaktır. Ama karşılamak,
paylaşmaktır ve bu da bir ilişkidir. Bu açıdan bakıldığında Holden’ın bütün
yolculuğu, Burns’ün mısrasını aktarırken yaptığı yanlışı keşfetmesi üzerinedir.
Mücadelesi ancak yakalamak ile karşılamak arasındaki farkı anladığında
sona erer.
Bundan sonraki sahneler
Holden’ın çocukluktan yetişkinliğe geçme anı için bir bağ görevi görür. Aklı
karışan Holden sorumluluktan kurtulmak ister ve bunun üzerine Colorado’ya
kaçmaya karar verir. Yakalayıcı olma planı sağır ve dilsiz rolü yaparak yaşama
düşüne dönüşmüştür. Bunu kız kardeşine açıklar. Phoebe buna tepsi gösterir ve
onunla geleceğini söyler. Kız kardeşine itiraz eden Holden ile Phoebe arasında
bir tartışma başlar. Ama Holden böyle bir mücadeleye hazır değildir. Kız
kardeşi onunla konuşmayı redderek ve kendisine dokunmasına izin vermeyerek
rollerin değişmesini sağlar. Artık, Phoebe ağabeyinin yerine geçmiş, Holden’ı
bir yetişkin gibi kendiyle uğraşmaya zorlamaktadır.
Mücadele devam ederken
Holden kız kardeşini ikna etmek için bir anlaşma atar ortaya. Onun okula geri
dönmesine karşın Holden da eve dönecektir. Ama bu karşılamak değil,
yakalamaktır ve Phoebe de Holden’ın samimi olduğuna inanmaz. Bunun üzerine
Phoebe ağabeyine ne yaparsa yapsın okula asla dönmeyeceğini söyler ve susmanın
ister. Bu Holden için sert bir tokattır. Holden değişir.
Son sahne, Holden’ın
yetişkinliğe geçiş eşiğini atladığı sahnedir artık. Kız kardeşinin onu
reddetmesine karşın, biraz olsun onu yumuşatmak için öğleden sonrayı beraber
geçirebileceklerini söyler ve ona Central Park’a gitmeyi teklif eder.
Ağabeyinin olgun yaklaşımına karşın Phoebe hala rolleri değiştirme taraftarı
değildir ancak Holden’ı da usul usul takip etmektedir. Holden sükûnetini bozmaz
ve ona uyum sağlamaya devam eder. “Yine
de onu izledim. Onun beni izleyeceğini biliyordum.” Bu yalnızca, Holden
Caulfield’ın yetişkinliğe geçtiği an değildir. Bu insanları yakalamaktan
vazgeçip karşılamaya başladığı kırılma anıdır aynı zamanda.
İsyanından vazgeçen
Holden uzlaşır. Kız kardeşine duyduğu sevgi onu uzlaşmaya iter. Ancak bu
uzlaşma bir teslimiyet değil aksine dengedir. Salinger’ın başından beri
çelişkili anti kahramanı aracılığı ile yakalamaya çalıştığı bir dengedir.
Çevresindeki dünya tarafından boyun eğdirildiği için ya da olgunluğun erdemini
anladığı için yetişkinliğe geçmemiştir. Holden Caulfield artık bir yetişkindir,
çünkü kız kardeşinin buna ihtiyacı vardır.
İki kardeşin
uzlaşmasından sonra Phoebe atlıkarıncaya biner, Holden kardeşini izler. Bunu
yaparken aralarındaki bağ oldukça görkemlidir. Kendisini Allie’ye bağlayan
masumiyetin kız kardeşinde cisimleşmesine şahit olur. Holden, Phoebe’yi
bulurken Allie’yi serbest bırakır, onun değerlerinin ve saflığının şimdi kız
kardeşinde yeniden doğmuş olduğunu görür. Ölüleri serbest bırakarak yaşayanları
kucaklar. Böylece Holden kendi ile bağlantı kurar. Phoebe’yi bir yetişkin gibi
seyreder. Phoebe çok güzel görünmektedir ve kendi masumiyetinin bir kalıntısını
da taşımaktadır. Holden, bu değerleri korumuş olduğunun farkına varınca sevinç
ve rahatlamayla ağlamaya başlar. Sahtekâr olmadan da yetişkin dünyasına
girebileceğini anlar. Bir yetişkin olarak da
kıyak bir adam olabilecektir.
J. D. Salinger için Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı yazmak bir
arınma eylemidir. Salinger, uzun yıllarını II. Dünya Savaşı’nın en ateşli
cephelerinde, erler içinde geçirmiştir. Bu kitap onu savaşın omuzlarına
yüklediği yükten kurtarır. Savaşın karanlık ve ölümle dolu korkunç anlarının
etkisi sonucu Salinger’ın inancının kırılması, Holden’da erkek kardeşi
Allie’nin ölümünün neden olduğu inanç kaybıyla yansıtılmıştır. Tıpkı Allie’nin
hayaletinin Holden’ın peşini bırakmaması gibi ölen arkadaşlarının anısı da
yıllarca Salinger’ın peşini bırakmamıştır. Bu anlamda Allie’nin anısı Holden’ı
durgunlukta tutarken, Phoebe ile birleşmesi onu yaşama bırakır ve Salinger’a da
nefes aldırır.
Holden Caulfied’ın
mücadelesi Salinger’ın ruhsal yolculuğunun aynasıdır. Hem yazarda hem de
karakterde kırılma aynı noktadadır; parçalanmış bir masumiyet. Holden’ın
tepkisi yetişkin sahtekârlığını ve uzlaşmacılığını küçük görmesidir.
Salinger’ın tepkisi ise kişisel umutsuzluktur,onun sayesinde gözleri insan
doğasının daha karanlık güçlerine açılmıştır.
Her şeye rağmen, Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın son
satırlarında her ikisi de taşıdıkları bu yüklerle uzlaşmaya varırlar. Holden
Caulfied, sahtekâr olmadan ve değerlerini kaybetmeden yetişkin olabileceğini
fark ederken, J.D.Salinger da kötülüğü
bilmenin mutlaka belayı getirmek zorunda olmadığını sonunda kabul eder.
Birbirinin yakalayıcısı olan bu iki adam böylece yüklerine veda ederler.
“Pek
çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey, size anlattığım
herkesi biraz özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye
başlıyorsunuz sonra.”
Yararlanılan
Kaynaklar:
J.D.
Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar, (YKY, 2013)
Kenneth
Slawenski, Üzüntü, Muz Kabuğu ve J.D. Salinger, (Sel Yayıncılık, 2011)
Joseph
Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, (Kabalcı Yayıncılık, 2013)
Abdullah
Şevki, Edebiyat ve Yorum, (Havuz Yayınları, 2009)