Yağmurlu bir Ankara gününde, eğer
evdeyseniz yapılacak en güzel şey; polar battaniyenize sarılıp, elinize de bir
bardak -ince belli olmak şartıyla- sıcak çay alıp, Rimsky Korsakov’dan
Şehrazat’ı dinlemektir.
En
azından ben bugün böyle yapma kararı almıştım. Ama ilk bardağı bitirmeden
kuvvetli bir yazma arzusu hissettim parmak uçlarımda. Usulca çekilip camın
önünden hemen yanı başımda duran çalışma masama oturdum. Klavyenin üzerinde
gezdirdiğim parmaklarımın ardından odada gezdirmeye başladım gözlerimi.
Geçerken duvarda asılı olan Türkan Sultan’a bir selam çaktım. Okuma köşemdeki
kitapların dağıldığını fark ettim, bir ara elden geçirsem hiç fena olmayacaktı.
Gardırop kapağının ucundan sarkan gömlek, kardeşimin yine denediği şeyleri
yerine asmadan kaçtığını ele verdi haince. Birden aklıma boşalmak üzere olan buzdolabımız
geldi, yağmur yavaşlayınca bir markete gitmeliydim. “Aman yok…” dedim sonra.
“…yağmurun lüzumsuz romantizmi işte. Bu aralar yazacak hiçbir şeyim yok!”.
Durum
beni ziyadesiyle asabileştirmiş olacak ki bir hışımla kalktım masadan. Ama bir
türlü ilerleyemiyorum. Polar battaniyem sandalyem ile sıkı bir münasebete
girmiş olmalı. Çekiyorum gelmiyor. Amansız bir çekişme başladı aramızda. Tam olan
gücümle çekip galibiyeti göğüslemeye hazırlanıyordum ki ayağım kaydı ve
sertçe sandalyeye oturmuş buldum kendimi. Sinirle arkaya attım yüzüme düşen
saçlarımı ve o an gözüm masanın iç kısmına yapıştırdığım nota takıldı; “Kendi
Önünüzden Çekilin”. Sinirle karışık bir gülme aldı beni. Bir türlü kalkamamamın
sebebi hikmeti belli olmuştu. Derin bir nefes aldım, gittim bir bardak daha çay
koydum ve yeniden açtım bilgisayarı.
‘Kendi
Önünüzden Çekilin’ benim meşhur ‘Altı Çizilen Satırlar’ listemin baş
sıralarında yer alıyor bu ara. Bir televizyon programını izlerken çalınmıştı
kulağıma. Çok da hoşuma gitmişti. Sahip olduğum halet-i ruh-iyemden olsa gerek o
sıralar ihtiyaca binaen bir tat vermişti. Ve bana ilk çağrıştırdığı şey İsra
Suresi’nin şu ayeti olmuştu; “Biz, her insanın kaderini kendi çabasına bağlı
kıldık.”.
Kaderimle
fazlaca kavga ettiğim o dönemde bir tokat gibi inmişti bu ayet yüzüme. Onca
zamandır belki de ilk defa bu kadar iyi anlamıştım söylemek istediğini. Onlarca
kişisel gelişim kitabının hep bir ağızdan sayfalarca bağırdığı şeyi tek bir
ayet ne kadar da güzel özetlemiş diye düşünüyorum her zikrettiğimde. İşte bu
ayetin hemen altına not etmiştim programdan duyduğum o sözü. Benim için iyi bir
ikili olmuşlardı. Ara ara okumak, hatırlamak ve düşünmek için masamın en göze
çarpan yerine yerleştirmiştim her ikisini de.
Peki,
gerçekten öyle miydi? Biz kendi önümüzde mi duruyorduk sürekli? O kadar bahane,
çıkmaz yol, seçenek olmaması... Bunlar hep bizim kendi çabamızla mı alakalıydı?
Maalesef
evet. En azından kendi hayatımın film şeridini şöyle bir geriye sardığımda durumun
bu olduğunu görüyorum. Tabii başlarda bir inkâr süreci yaşanıyor. Suçlu,
sebep olan, alternatifsizlik… Bahaneler oldukça fazla oluyor. Ama durup bir
nefes aldığın zaman esasen işin matematiğinin o kadar da karmaşık olmadığını
görüyorsun. Bahane dediğin şey, merkezden kendini ve aslında sana ait olan sorumluluğu
çektiğin zaman ortaya çıkıyor. Başka bir yolun olmaması da esasında diğer yolu
seçmek istememenden kaynaklanıyor. Ve sen de bunları öğrenmek için canını yakan
tecrübelere maruz kalmak zorunda kalıyorsun. Zaferlerin; başarı, hezeyanların;
kader değilmiş bu hayatta, anlıyorsun. Sonra da usul usul kendi önünden
çekiliyorsun. Ondandır benim kendi evimden kilometrelerce uzaklara kaçmam, yeni
insanlar tanımam, daha çok okumam, daha çok düşünmem, daha çok dinlemem, daha
çok yazmam.
“İnişsiz
çıkış olmaz kara kuzum.” derdi babaannem. Haklıymış. Ben de şimdi sizlere
diyorum ki “Dostlar, inişlerden çıkışlara geçmek kendi önünüzden çekilmeden
olmaz!”. Tecrübe ile sabitledim, olmuyormuş.
Neyse
benim ince bellinin dibi göründü. Yağmur ise bir süre daha buraları ıslatmakta
kararlı gibi. Ben bir çay daha almaya gidiyorum. Siz de bir daha ki buluşmamıza
kadar fona ‘Şehrazat’ ı yerleştirip ara ara hayatınızın film şeridini geriye sarın,
fırsat buldukça da kendi önünüzden çekilin derim.
Meraklısına; Rimsky Korsakov'dan Şehrazat