13 Ekim 2014 Pazartesi

Edebiyata Karışan Suç : Polisiye

            Sene 1841. Belki de soğuk bir kış günüydü. Elindeki kalemi masasına bırakıp, iskemlesine yaslandı Edgar Allan Poe. Önüne dağılmış bir tomar yaprağı toparladı. Bu tomarın en üstüne denk gelen sayfaya ise okunaklı bir şekilde şunu yazdı; Morgue Sokağı Cinayeti. Kim bilir, belki de böyle yaratıldı yıllarca sürecek, rağbet görecek hatta tartışılacak bir türün ilk örneği.

            Bilindiği üzere Edgar Allan Poe, dünya edebiyatında modern polisiye romanın kurucusu olarak kabul görmektedir. Bu unvana polisiye roman türünün ilk örneğini vermesi ve estetik kriterleri göz ardı etmeden yazması sayesinde sahip olmuştur. Onun başlattığı bu akım Emile Gaboriau, Arthur Conan Doyle, Maurice Leblanc ya da Agatha Chistie gibi isimlerle güçlenerek devam etmiştir. Poe’nun Dupin’i, Doyle’nun Sherlock Holmes’ü ve Agatha’nın Poirot’u bize polisiyeyi kabaca şöyle tanımlamıştır;  “ Genellikle bir cinayet, zaman zaman da hırsızlık, adam kaçırma ya da mafyayla mücadele gibi konular üzerine kurgulanan bu roman türü cinayet(suç), cinayeti işleyen(katil) ve cinayeti çözmeye çalışan dedektif (polis)’ olmak üzere üç bölümden oluşur.” Başından sonuna kadar merak duygusunu zirvede tuttuğu için de okuyucular tarafından çok sevilmiş ve her dönemde rağbet görmüştür.

            Dünya edebiyatını bu denli etkileyen türün edebiyatımızla tanışması ise diğer türlere nazaran daha kısa sürede olmuştur. İlk roman örnekleri verilmeye başlandığı andan itibaren polisiye romanlar da yazılmaya başlanmıştır. Polisiye romana ilgi, ilkin çeviri romanlar aracılığıyla karşılanmaya çalışılmıştır. Bu sebeple polisiye roman ile ilk tanışma 1881 yılında Ahmet Münif tarafından çevrilen Paris Faciaları adlı kitapla olmuştur. Aralarında Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi önemli yazarların da bulunduğu bu çevirmen grup 1900’lü yıllara kadar yüzlerce polisiye çevirisi yapmıştır.

            Edebiyatımızın ilk yerli polisiye romanı ise bu çevirmen grubunun önemli isimlerinden biri olan Ahmet Mithat’ın kaleminden çıkmıştır. 1883 yılında Tercümân-ı Hakikat’te tefrika olan ve 1884 yılında yayımlanan Esrâr-ı Cinayât, ilk polisiye romanımızdır. Fazlı Necip, Peyami Safa, Kemal Tahir, Arif Yesari gibi isimlerle güçlenen bu girişim sonucu 1950 sonrasında popüler polisiye romanlar artık bugün bile erişilmesi güç satış rakamlarına ulaşmışlardır. Bugüne bakıldığında ise bu türün başını Ahmet Ümit, Osman Aysu, Celil Oker, Pınar Kür, Emrah Serbes gibi isimler çekmektedir.

Dünya Edebiyat Tarihini Değiştirdi

            Evet, tam da böyle demişti Poe’nun biyografi yazarı Jeffrey Meyers bu çıkışın önemini vurgularken; "Poe, dünya edebiyat tarihini değiştirdi”. Peki, hem fikir miydik? İşte ben de bunu merak ettim ve bu yazıyı oluşturmadan önce yaptığım ön hazırlığın yanı sıra küçük çaplı bir nabız yoklamasında da bulundum. Etrafımdaki insanlara yöneldim. Eşe dosta, yanımda yöremde kimi yakaladıysam ona belli başlı sorular sordum.

            “Ne tür romanlar okumayı seversin?” sorusuna verilen cevaplarda polisiye roman sıralamanın sonlarına atıldı, biraz zorlayınca esasında gerçekten okumaktan zevk alındığı itiraf edildi. “Polisiye deyince aklına gelen yazar ya da yazarlar kimdir?” sorusuna tahmin edileceği üzerine genelde Agatha Chistie cevabı verildi. Bazı cevaplara Arthur Conan Doyle de eklendi. “ Ya bizim edebiyatımızdan örnek vermek gerekirse?” diye soru genişletildiği zaman Ahmet Ümit şüphesiz zirvenin sahibi oldu ve son dönem dizi\film furyasının katkısı sayesinde Emrah Serbes de cevapların sonuna eklendi. Benim için sıra en kritik soruya gelmişti; “Peki, sence polisiye roman edebi bir eser midir? Estetik kaygı taşır mı? Yoksa popüleritenin bir ürünü müdür?”. Bu soru karşısında gösterilen tepkiler ise aslında şimdiye kadar okurun duruma pek bu açıdan bakmadığını ortaya koyuyordu. Kararsızlıklar ve sonunda gelgit yaşayan cevaplar bana tahmin ettiğim tabloyu sunmuştu; bilmiyorduk. Ne kendisini ne de dünden bugüne gelişini.

            Polisiye romanlar, ilk örneklerinin verildiği günden bugüne kadar okurun ilgisini çekme konusunda artan bir grafik izlemesine rağmen edebi tür olarak kendini kabul ettirmede neredeyse 170 yıllık tarihi geçmişine rağmen hâlâ güçlük çekmekte, üvey evlat muamelesine maruz kalmaktadır. Kimileri için “hoşça vakit geçirme, oyalanma aracı” olarak görülürken kimileri için ise insanı günlük sıkıntılardan uzaklaştıran bir “kaçış” yolu olarak değerlendirilir ve bu yüzden “edebiyat dışı” sayılır. Bu olumsuz eleştirilerin karşısında iyi bir polisiyenin iyi bir edebiyat örneği olduğunu ya da anlatımı içinde başvurduğu psikolojik, sosyolojik ve ekonomik çözümlemeler sayesinde sıradanlıktan kurtulduğunu savunanlar da bulunmaktadır.

            Esrâr-ı Cinayât’ dan bugüne gelinceye kadar polisiye roman hem kurgu hem konu hem de estetik kaygı konusunda kendini geliştirmiştir. Muhteşem bir kurgu içermesine rağmen estetik kaygı taşımayan Peyami Safa’nın kaleme aldığı Cingöz Recai’den, fantastik bir polisiye olarak kurgulanmış ve klişenin dışına çıkmış ama estetik kaygıdan da ödün vermemiş Murathan Mungan’ın imzasını taşıyan Şairin Romanı gibi bir örneğe gelinmiştir.  Mesela; Ahmet Ümit de İstanbul Hatırası romanında iyi bir polisiye kurguya sahip anlatımının içerisine biri gerçek ve güncel, diğeri tarihsel olan iç içe girmiş iki farklı kurguyu ustalıkla serpiştirmiştir. İşte bu tip örnekler son dönem Türk romanında polisiye roman türünün geçirdiği değişimi göstermesi bakımından önemlidir.

            Bir polisiye roman severi olarak bu gibi gelişmelerin polisiye roman tarihi açısından es geçilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Ben de birçok yazarımız gibi bugüne kadar yapılan olumsuz eleştirilerin kaynağında ‘bir polisiyenin güçlü bir entelektüel faaliyet içinde yazılabileceğinin kabul edilmemesi’ nin etkili olduğunu savunmaktayım. Bu durum okur kitlesinin niteliği ile de ilişkilidir. Mevcut okur kitlesinin büyük bir kısmı ne yazık ki romanları ‘yaşama dair kurtarıcı formüller’ veren nesneler olarak görmektedir. Hâlbuki roman formül vermez, yaşama dair sorular sorar, yaşamın sorgulanmasını sağlar. Bu acıdan bakıldığı zaman günümüz polisiye roman örnekleri toplumsal, psikolojik, ekonomik sorunlara eğilerek toplumsal romanın yerini almaya başlamıştır bile.

Ezcümle…

            Evet, sevgili okur, ben isterim ki bu yazı sayesinde kitaplığına bir daha bak, bugüne kadar okuduğun polisiye romanları gözden geçir, yukarıda sorulan soruları bir de sen cevapla. Tatmin olmadın mı? Hala polisiye üvey evlat mı diyorsan? O zaman bir Erol Üyepazarcı, bir Seval Şahin yazısı oku. Yok, bir tane de örnek eser isterim diyorsan Ahmet Ümit’in “ Polisiye iyi edebiyat değildir diyenlere açıkça tavır alıp saldırmıştım o kitapla.” dediği Sis ve Gece ‘yi edin en kısa sürede. Sonra al eline bir bardak çay bir daha gözden geçir benim naçizane satırlarımı. Hatta eksik bul, yanlışı söyle, suyu bulandır. Ama yeter ki oku.


Yalnızlar Mektebi \ Sayı:5 \ Kasım-Aralık 2013